El, ruhun haritasıdır, insanın kimlik mührüdür, bir bakıma. Parmak uçlarındaki izler, avuç içindeki çizgiler, insan ruhuna ait yazılar, açıklamalar, ruhun dipnotları gibidirler.
El, aklın dışa doğru uzantısıdır derler ve ilave ederler: El, aklın dili, kalem elin dilidir. Aletler, el yapımı, el yardımcılarıdırlar. İnsan, elini kullanarak aletler yapar, hayatını kurar, korur, kollar, süsler; koruyuculuk ve kollayıcılık, kucaklayıcılık ellerle gerçekleştirilir.
İnsanlar tanışırlarken ellerini kullanırlar. El ve dil devreye girer. Selam, merhaba derken genellikle eller de devreye girer, birbirlerine uzanırlar, el sıkışırlar, el ele tutuşurlar. Dilsiz denilen insanlar el işaretleriyle anlaşırlar.
İnsanlar birbirlerini elleriyle severler. Elleriyle okşarlar, başlarda, yüzlerde, omuzlarda ve sırtlarda eller gezinir. Ellerin sıcaklığı, yumuşaklığı hissedilir. Ve ellerle sevdiklerine, dostlarına ikramlarda, sunularda bulunur, hediyeler verirler.
Çocuk, annenin elinin altında, kucağında büyür. Bir yuva ellerle kurulur, korunup, kollanır. Hayatta elin değmediği, dokunmadığı ne var ki? Yapıların, yuvaların, yurtların, ülkelerin üzerinde insan eli gezinir; kültür ve medeniyetler insan elinin ürünüdür. Eller, ruhların elçileri, işçileri, ustalarıdırlar.
İnsan, el atar, el uzatır, ele geçirir, elde eder, elinin altında tutar; el verir, el alır. Eli bollaşır, eli güçlenir. Veya bunların tersi olur. Her şeyi elden kaçırır, elden çıkarır. Hiçbir şeye eli yetmez olur. Her şeyden elini eteğini çeker, hayata el sallar, veda eder.
Ya uğursuz, kurutan, yakan yıkan, kıran döken, kanatan, karartan eller? Değdiği her şeyi cehenneme çevirenler! Öfke, kin, kıskançlık, hırs aleti eller! Kara, kapkara eller! Onlardan Allah’a sığınmalı gönüller.
Beyaz el! Yed-i Beyza, Hz. Musa’nın eli. Koynundan, âdeta kalbinden çıkardığı el. Bembeyaz, etrafı aydınlatan, meşale gibi el. Yol aydınlatan, yol gösteren el! Toplumlarda meşale taşıyan, fenerler yakan, yolları aydınlatan eller, Hz. Musa soylu eller olsa gerek. Karanlıkları dağıtan, aydınlıklara çıkaran eller. Darlıkları gideren, bolluklara götüren eller. Parmaklarından pınarlar akıtan, avuçlarından bereketler fışkırtan eller. Değdikleri zaman şifalar, güzellikler kazandıran eller. Emin ve selim eller.
Namaz, ellerle başlar, ellerle sürer ve ellerle yükselir. Namaza girişin ilk tekbiri ile avuçları Kâbe yönünü gösteren, Kâbe ışığına ayna tutan, o tarafı işaret eden eller! Kâbe yönünde el bağlayan kullar, dilleriyle birliktedirler. Tekbir alırlar. Tesbih ederler. Ruhun, kalbin, aklın gök mahzenlerinden cevherler sunarlar, ayet ayet, sure sure ziyafetler sergilerler. Yeryüzü mescidinde gök sofraları kurulur. Haliliyye ve Muhammediyye ziyafetleri çekilir insan için, insanlık için.
Mescidlerde yoklamalar yapılır. Bulunanlar, bulunamayanları sorup soruşturur. Öldüyse, ağır hastaysa, seyahate çıkmışsa gereği ne ise yapılır. Aileleri ziyarete gidilir ihtiyaçları tesbit edilip yerine getirilir. Hazır bulunanların ihtiyaçları sorulur. Borçlu olanların borçları ödenir, dargın, küskün olanların gönülleri, kalbleri onarılır, barıştırılır. Kısaca, mescid halkının, namaz halkasının maddi manevi durumu gözden geçirilir. Durum tespitinden sonra ne gerekiyorsa düşünülür çareler, çözümler bulunur. Toplum sağlığı böylece korunur. Dinin, hayatın direği sağlamlaştırılır.
Cuma camilerinde ise beldenin sorunları gözden geçirilir. Haftalık muhasebeler ve muhakemeler yapılır. Yönetim ve halk el ele, kafa kafaya, gönül gönüle verip durum muhakemesi yapar. Tesbitler ve tekliflerle birlikte tenkitler de dikkate alınır. Yine selim akıl, selim duygu ve selim kalblerle çözümler üretilir. Toplumun maddi manevi sağlığı korunur ve beslenir.
Hacılar mahşerinde, Mekke ve Medine yurdunda, Allah’ın evinde ümmetin sorunları bilginler meclislerinde ele alınır. İnsanlık haritası açılıp orada kalb ve kafa yorulur. Durum muhakemesi, muhasebesi ve murakabesi yapılır. İlim yol gösterir. İrfan ışık tutar. Dünyanın neresinde gözyaşı ve kan akıyorsa, açlık ve maddi manevi hastalıklar kol geziyorsa çaresi, çözümü bulunmaya çalışılır. Gereği ne ise yapılması için yönetimlere emirnameler gönderilir.
Bütün bunları, dinin direği namaz emreder. Yoksa, yazıklar olsun o namaz kılanlara, kıldık sananlara. Namaza dururken avuçlar Kâbeyi görmüyor, vücudlar öndeki arkadaki, sağdaki soldaki safları hissetmiyor, son oturuşta dualar hedefini bulmuyor, sağa sola serpilen nurani selam ağları bütün kıble halkını içine almıyorsa veyl olsun, yazıklar olsun o namaza. Elleri bomboştur o namazı kılanların.
Tek başına iki eliyle namaza yapışan insanla toplu halde saf saf elbirliğiyle, omuz omuza, dirsek dirseğe, diz dize, gönül gönüle namaza yaklaşan, yapışan, selam safları kuran insanlar arasında yirmi yedi derece fark olduğu söylenir. Mescidler ve camiler, toplu vuran yüreklerin hayat merkezleridir. İslamın medeniyet ve devlet olduğu asırlar böyle idi.
Şimdi ise İslam ve insanlık dünyasının durumu ortada. Oluklar çift akıyor, ama çoğundan zift akıyor. Nur olukları kurumuş gibi, kapanmış gibi. Mescidler kapanmış, Cumalar kalkmış, Haclar sırra kadem basmış gibi. Namazlar cayır cayır yanıyor gibi. Ruhlar şerha şerha kanıyor gibi. Kan gövdeleri götürüyor.
Bir namaz atlısının haykırışıyla bitirelim:
“Namazı gördüm namazı
Cayır cayır yakıyorlardı
Bir kaç milât adamı
Kızgın bir arı oğulunda
Elim bir ak at oldu
Burda savaşmak şart oldu
Tam öğlen vakti
Namazı uzatıp alana
Kopyalana kopyalana
Döndürmeli bir çağlayana”