Sistemin bulunduğu her yerde bir düzen ve uyum vardır. Bir takım unsurların birbirleriyle ilgili olarak bir araya getirilip bir bütün oluşturulmasıyla kurulan sistem, bir düşünceye, bir plana göre yapılır. Bir ilim ve sanat gerektirir. Kâinatta işleyen sistemlerin araştırılıp anlaşılır kılınmasıyla ilimler ortaya çıkıyor. Anlaşılan o sistemlerin yani ilmin insan hayatını kolaylaştıracak şekilde kullanılır hâle getirilmesinden de teknik denen yapay sistemler ortaya çıkmaktadır. Bilimin bulunuş yönü tabiata, uygulanış yönü de teknolojik yapısıyla topluma bakıyor.
Düzenli bir toplum, unsurları arasında uyumlu bağlantıları olan; iyi, doğru ve güzel düşünülüp tasarlanarak yapılmış bir çevrede hayat süren toplumdur. İnsan denen varlığın ruhunda düzen duygusu, fikri doğuştan var. Bunun için ortaya koyduğu kültür ve medeniyetler birer düzen harikalarıdır. İnsan, toplumdan, millete, milletten devlete doğru gelişip büyürken ulaştığı bütünlüğü, ortaya koyduğu kurallarla, kanunlarla korur ve devam ettirir. Kanunlar, kurallar, emir ve yasaklar uyumu, düzeni sağlamak için vardır. Toplumlar bu sayede huzurlu ve mutlu yaşarlar. Kültürlerin bozuluşu, medeniyetlerin çöküşü bu kuralların yıpranması, yok olmasıyla meydana gelir.
Çalkantılı, bunalımlı toplumların hepsinde bir düzen kaybı ve yeni bir düzen arayışı vardır. Bu arayışın müspet netice vermesi kuvvetle olur. Bir kuvvetler topluluğu çıkar, birtakım kurallar ortaya atar, uyanları ödüllendirir, uymayanları cezalandırır. Karmaşa ortadan kalkar, çalkantılar durulur. Burada kuvvetin kaynağı, düzenin mahiyeti ve geleceği konusunda önemli rol oynar. Eğer gücün kaynağı kaba kuvvet ve hırssa toplumun düzeni ve geleceği yine tehlikede demektir. Sağlanan düzen ve durgunluk gelip geçici demektir. Ama gücün kaynağı ilim ve sağduyu ise, kuvvet onların elinde bulunuyorsa toplumun düzeni ve geleceği emin ellerde olur.
Bir düzen için, hele de bir toplum düzeni için sadece ilim yeterli midir? İnancın, sevginin, saygının, karşılıklı güvenin olmadığı bir toplum düzeni nasıl ve ne kadar yaşar ki? Kin ve nefret hiçbir zaman düzen kuramaz. Gurur ve kibir kalıcı, faydalı eser veremez; onlar ancak gösteriş ve zulüm âbideleri diker.
Harzemşahları yıkan biraz da gurur ve kibirdi. Moğolları küçümseyen Harzemşahlar, küçümsedikleri kuvvetlerle helâk edildiler. Selçuklular da aynı akıbete uğradılar.
Osmanlı Devleti’nin temelinde sağlam bir inanç, engin bir hoşgörü, zengin bir tevazu vardır. Gururlanma Padişahım, senden büyük Allah var, dedirten bir güç zor yıkılır. Evliya vü enbiyaya istinadım var benim, diyen; gönül kerestesiyle şehirler inşa etmeye yürüyen; nâgehan vardıkları ve yapılır gördükleri şehirlerde kendileri de yapılır olan, şehrin ana malzemesi olan sevgi dolu, iman dolu gönüllerin kuracakları düzen ideal bir düzen olur. İnsanı huzura ve saadete götüren bir sistem olur.
Bir toplum sistemi, Mevlânâ diyor, Hacı Bayram-ı Veli diyor, Emir sultan, Akşemseddin diyor ve bunu Süleyman Çelebi gönlüyle ve diliyle destanlaştırıp Allah adın her kim evvel ana, her işi âsân eder Allah ana diyerek hayata giriyorsa, o toplum Gülşen toplumudur. Orada gülden terazi tutarlar, gülü gül ile tartarlar ve gül alır, gül satarlar. Çarşıları pazarları hep güldür, gül. Orada Tuttu cihânı serteser envâr-ı Mustafa / Çün kim belürdi dünyada âsâr-ı Mustafa iklimi hâkimdir. O iklimde hayat bulan toplum, Gül toplumudur. Oradaki nizam, sistem, gül nizamı, gül sistemidir.
O gül toplumunun bahçıvanlarından biri de Hz. Mevlânâ’dır. Ne zaman kasım kasım kasılmaktan kurtulup o güzel aralığa adım atarsam, içimde Mevlânâ’yı bulurum. Kasım ayı bana hep Molla Kasım gibi gelir. Aralık ise bir kutlu ocağa açılan düğün odası gibidir. Şubat, mart ise o gül aylarının şantiyesi sanki. Artık ondan ötesi gülbaharlar ve gülyazlarla devam eder. Bir gül sistemi, bir gül düzenidir, yürürlükte olan. Ustası Hz. Muhammed, kalfa ve çırakları da evliya olan bir düzenin gücü iman, kuvveti aşktır. Orada kargaşa ve düzensizlik olmaz.